Kategoriler
Web

Yazıları paylaşmanın en güzel yolu

Blogunuza yazdığınız bir yazıyı başkalarıyla paylaşmak için sosyal imleme sitelerini kullanabilirsiniz. Ben de kendi sitemde “Share This” isimli eklentiyi kullanıyorum. 2.1 sürümü en güncel sürüm.

Ancak WordPress Türkiye sitesinde 1.4 sürümüne rastladım. İçerisinde Türkçe ve/veya Türkiye’den servis veren yerler de var. Şu adreste eklentiyi Türkçeye çeviren arkadaş’ın yazısı okunabilir.

Kategoriler
PC World

İsmin seni ele vermesin

PC World Mart 2008Rumuz; televizyonda gördüğümüz “ismini vermek istemeyen izleyici” ifadesinin biraz daha farklı bir halidir. Gerçek isim yerine bu takma ad kullanılır. IRC ile sohbet ettiğimiz dönemlerde herkesin bir nickname’i (rumuzu) vardı ve birbirimizi bu şekilde tanırdık. Gerçek isimler, sohbet koyulaşınca, muhabbet kıvamına gelince söylenirdi. Kişinin gerçek ismini bilirdik ama yine ona nickname’i ile hitap ederdik.

Ancak günümüze geldiğimizde bu nickname’lerin unutulduğunu göze çarpıyor. Zamanın popüler mesajlaşma sistemi MSN’de nickname kullanan kimse hemen hemen yok gibi… MSN listemdeki kişilere bakıyorum herkesin kendi ismi yazıyor. Doğrudan isim hatta hatta “isim soyismini” birlikte  yazanlar çoğunlukta…

Nickname yerine kendi ismini kullanma sadece MSN’de geçerli değil. Kişi bir internet sitesine üye olurken yine kendi ismini daha  fenası “isim soyisim” kullanmayı tercih ediyor. Ancak bu durum ne kadar doğru? Çünkü bu isminiz sizi ele veriyor. Dergimizi takip edenler hatırlayacaklardır. İnternet sitelerine kendi ismini kullanarak üye olmuş birisi hakkında birçok bilgiye küçük bir arama ile erişebileceğini daha önceleri yazmıştık. Örneğin iş görüşmesi öncesinde sizin hakkınızda küçük bir arama yaparak nasıl bir insan olduğunuzu, ilgi alanlarınızın ne olduğu hakkında bilgiler kolayca öğrenilebilir.

Hatır gönül ilişkisinden dolayı sizi sürekli arayarak yeni aldığı bilgisayarı hakkında teknik servis hizmeti alan bir tanıdığınızın bir donanım sitesine de aynı soruları yönelttiğini görmek çok hoş olmayabilir tabii. “Madem oraya soracaktın, ne diye beni meşgul ettin o zaman” diyebilirsiniz.

Ya da bir arkadaşınızın dayısının bir video sitesindeki profil sayfasındaki favori videolarının ağırlıklı olarak “Russian Girls” ile başlaması onun nasıl bir fanteziye sahip olduğunu açıklayacaktır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu kişiler sitelere üye olurken kendi isimleri yerine bir herhangi bir nickname kullanmış olsalardı sanal birer kimse olarak kalmaya devam edecekti. Böylece hiçkimse kendisini ele vermeyecek ve siz de o kişileri forum sitelerinde “dostum caps’ler kurbağa olmuş”, “4. part’ı yeniden yükler misin?” derken görmeyecektiniz.

Kategoriler
PC World

Siteler farklı, içerikleri aynı

PC World Şubat 2008İnternette aradığınızı nasıl buluyorsunuz? Google’da arayarak -ya da daha güncel bir ifade ile “Googlelayarak”… Açarsınız web tarayıcıyı, bağlanırsınız Google’a, aramak istediğiniz konu ile ilgili birkaç kelime yazar ve sonrasında enter’a basarsınız. Bu işi kim bilir günde kaç kez yapıyoruz.

Arama sonrası bulunan sonuçlar Google’da listelenir. Ancak karışıklık işte burada başlıyor. Eğer aradığınız şey çok “spesifik” birşeyse doğru sonuca ulaşmak birkaç tıklamadan öteye gitmez. Ama daha genel konularda birşeyler arıyorsanız bulunacak olan sayfa sayısı da haliyle fazla olacaktır. Bu durumu şöyle açıklayayım: geçen akşam aklıma bir hastalık ile ilgili birşey takıldı ve fikir sahibi olmak için başladım Google’da aramaya…

Bulunan binlerce sayfa içerisinden, belki de yüz farklı web sitesini gezdim ve gerçekten çok şaşırdım. Gezdiğim sayfaların tamamına yakınında hep aynı bilgiler yer alıyordu. Yapılan yazım yanlışı ya da biçimlendirme stilleri bile çoğunda aynen yer alıyordu. Aynı yazı, farklı sitelerde, farklı forum sayfalarında, farklı imzalarla yer alıyordu. Hem de farklı doktor imzalarıyla birlikte… Hemen hemen her yazının altında da; Dr. Bilmemkim, falan filan uzmanı Dr. Kopipest gibi isimler şaşkınlığımı daha da artırdı.

Bir de işin “doğru bilgi” payı var tabii… Yani her web sitesinde yer alan bilgilere ne kadar güvenmeli? Hele ki sağlıkla ilgili konularda… Açıkçası internet üzerinde tanımadığım ya da bilmediğim web sitelerinde yazan yazılara, yorumla pek güvenemiyorum.

Mesela, bir sinema filmi hakkında bilgi almak istiyorsunuz. Tanıtım bilgisi altında da yorumlar var. Mutlaka başınıza gelmiştir; 30 yorumun 29’u filmi güzel bulurken bir kişinin beğenmemesi otomatikman mide bulandırıyor. İnatla filmi izlemeye koyuluyorsunuz; bir bakıyorsunuz ki o 29 kişinin içerisine siz de dahil olmuşsunuz. Beğenmeyen “bir” kişi ise ya oyuncuyu sevmediğinden ya da yönetmeni hor gördüğünden o şekilde demiş olabileceği akıllara geliyor.

Onun için doğru sitelerden “bilgi” almayı, içeriğinin doğru olduğuna inandığım, hatasız “bilgi” verdiğini düşündüğüm web sitelerini gezmeyi daha çok tercih ediyorum. Uzunca bir süredir bende en fazla güven oluşturan site; Wikipedia (www.wikipedia.org, www.vikipedi.org). Birçok kullanıcı tarafından içeriği doldurulabildiği gibi, yine birçok kullanıcı tarafından olası bir değişiklik anında düzeltilmesi bana göre artıları içerisinde yer alıyor.

Kategoriler
Genel

WordPress eklentileri gelişmiş

Yaklaşık 6 aydır blog’umu ellememişim. Bu süre içerisinde WordPress tarafında birçok yenilik ve güzellik olmış. Eklentilerde de yenilikler yok değil.

Mesela, bana göre en başarılısı NextGEN Gallery. Tek bir ZIP dosyasını sunucuya yüklüyorsunuz sonrasında sayfada

[css][/css]

gibi bir ifade ile doğrudan galeriniz yayına alınıyor. Web albümleri hazırlamak sonrasında yayınlamak gerçekten birkaç tıklamadan ibaret.

NextGEN Gallery

NextGEN Gallery

Bir diğer eklenti ise dosya gönderme ile ilgili. Flexible Upload isimli bu eklenti yazı yazma aşamasında yeni field’lar ekleyerek tek bir seferde dosya upload’u sunuyor. Hizalama ya da thumbnail gibi ayarlar ise Tercihler içerisinden kolayca yapılabiliyor.

Flexible Upload

Flexible Upload

Şimdilik keşfettiklerim bu kadar. Devamı olursa mutlaka eklerim.

Kategoriler
Genel

Sevgili günlük, o kadar ayrı kaldık ki senle…

Başlığın altını dolduracak o kadar çok şey geçti ki bu süre içerisinde başımdan… Kişisel blogumu güncelleyememe sebebimin başında PC World sitesi ile oldukça fazla haşır neşir olmam sayılabilir. Gerçi belli bir zaman sonra işleri Simto’ya devrettim ama ona gelene kadar of of of…

Arada birçok yenilik oldu. En büyük yenilik ise bilgisayarımda oldu. Artık bir Mac Book kullanıyorum ve her türlü işimi orada rahatlıkla yapabiliyorum. Ocak 2008 PC World’deki köşe yazımda ya da Mayıs 2006‘daki yazımda bahsettiğim gibi hayallerim gerçek oldu.

Şu anda PC World’ün şubat sayısını bitirmek için işlere dönmem gerekiyor. Onun için çok fazla gevezelik yapamayacağım ama artık aksatmadan buraya da birşeyler yazacağım.

Kategoriler
PC World

10 kaplan gücünde(mi)yim?

PC World Ocak 2008Bizleri bilgisayarlarımıza bağlayan şey nedir? Herkesin aklına ilk gelen, “yaptığımız iş” benim aradığım yanıt değil… Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişse de benim aradığım yanıt, işletim sistemi olacaktı.

İşletim sistemi neden önemli? Çünkü her türlü işimizi onun üzerinden yaparız. Yeni bir donanım ya da yazılımı bilgisayarımıza kurmak istediğimizde kaprisli olan her zaman kendisidir. Kurallar kesindir, beğenir ya da beğenmez.

Dünya üzerinde en fazla tercih edilen işletim sistemi Windows ailesinin herhangi bir üyesi. İhtiyaçlar farklı sürümleri kullanmayı gerektirebileceği için herkes Vista ya da 2000 kullanır demek oldukça yanlış olacaktır. Windows bu kadar fazla tercih edildiği için de haliyle en fazla eleştiriyi de kendisi alacak, beğenilmeme durumunda yer yerinden oynayacak.

Bunlar gayet normal… Bir ürünün müşterisi ne kadar fazla olursa en az memnun kalanlar kadar memnun kalmayanlar da olacaktır. Ancak bu durumda firmanın yapacağı şey elinden geldiği kadar müşterilerini memnun etmeye çalışmak. Kullanıcısı bu kadar çok olunca herkesi de memnun etmek biraz sorun tabii… O zaman en güzeli bir orta yol bulup o şekilde ilerlemek…

İşletim sistemi üreticileri, ürünlerini ihtiyaçlara göre hazırlarlar. Ancak bu ihtiyaçları doğrudan müşterilerine sunmazlar. Aslında ihtiyaçları da üreticiler kendileri belirlerler desem yanlış olmaz. Microsoft, Vista projesini hazırlarken (o zaman ismi Longhorn’du) şöyle olacak böyle olacak demişti. Dediklerinin hepsini yapamasa da bir kısmını yaptı. En azından görsel olarak XP’den daha farklı bir görünüşe sahip birşey vardı karşımızda. Kimisi Vista’ya hemen geçiş yaptı. Kimisi hizmet paketine kadar bekleyeceğim dedi. Kimisi kullandıkları XP’den memnun olduğu için Vista’dan sonraki sistemi beklemeye başladılar. Sonuç ne olursa olsun bir gerçek vardı ki Vista çıkmıştı ve kullanan kullanıyordu.

Bu durum karşısında ben biraz daha farklı birşey yaptım. Artık Leopard kullanıyorum. Yaklaşık 2 aydır, herşeyimi ona emanet ettiğim bir MacBook’um var artık. “Yaa olur mu öyle şey?” diyenlere cevabım ise yazının sonunda…

Ofiste elimin altında Vista’lı bir desktop evimde ise eşimle ortak yine Vista’lı bir dizüstüne sahibim. Windows’ta yapmam gereken şeyleri diğer makinelerde zaten yapabildiğim için Leopard tarafında bir sıkıntım yok.

2 aylık sürede şunu anladım ki Windows üzerinden birçok konuda oldukça sıkıntı çekiyormuşum. Birçok işimi yaparken o kadar zaman kazanıyorum ki ben bile şaşırıyorum.

Leopard ile ilgili yazacak o kadar çok şey varki. 15-20 yıldır PC kullanan birisinin ağzından Leopard maceraları dinlemek isterseniz blog’umda zaman zaman bunları kaleme alıyor olacağım. Takip etmenizi öneririm. (http://blog.pcworld.com.tr/selcuk)

Kategoriler
PC World

Popülariteyi siz de yakalayın

PC World Kasım 2007Şu anda internet dünyasının en popüler olay Facebook’a üye olmak. Özellikle Türk insanı için Facebook’ta yer almak, geniş bir arkadaş listesine sahip olmak oldukça karizmatik bir durum. Sağolsun bizim medyamız bir yıldan fazla süredir faaliyette olan bir oluşumu yeni keşfetti haber yaptı da bizim ahali olayın farkına vardı ve kendisini doğrudan buraya attı.

Kendisinden o kadar çok bahsedildi ki bir şekilde internetle ilgilenen hemen hemen herkes burada yer alıyor. Benim varmak istediğim nokta şu: Herkes orada ama ne yapıyor? Evet ben de üyeyim Facebook’a… Hatta “PC World Türkiye” isimli bir grup kurmuş bizim çocuklar orada buluşabiliriz de… Varlığını çok önceden bilmeme ve bu tür sitelere üye olma gibi bir huyum olmamasına rağmen ben de Facebook’taki yerimi aldım. Çalışma yapısı, kişileri eşleştirme ve buluşturma özelliğini; “aferin çocuklara” diyecek kadar başarılı yapmışlar. Arkadaş listem çok kalabalık değil. Ancak bu listemdeki birçok kişi sadece varolmak için burada yer almışlar ki bu apaçık ortada… Sadece benim arkadaş listem değil, ondan ona, bundan buna zıplayarak kişilerin profillerini gezdiğinizde göreceksiniz ki etliye sütlüye karışmadan “herkes orada, ben de olayım” diyerek sırf üye olmak için katılan birçok insan göreceksiniz.

Bir yıldır varolmasına rağmen son bir, bir buçuk ayda Türk kullanıcılarının sayısının artmasında medyanın önemli bir rolünün olduğunu söylemiştim. “Şimdi bu olay revaçta bunun üzerine gidelim” durumu geçerli… Ama bundan 3-5 ay sonra ya da 1-2 sene sonra Facebook bu kadar gündemde olur mu bunu hep beraber göreceğiz.

Geriye dönüp baktığımızda IRC üzerinden sohbetler yaptığımızı sonrasında ICQ çıkınca kartvizitlere ICQ uin’lerin yazıldığını birçok internet kullanıcısı hatırlayacaktır. Şu anda kaç kişi ICQ kullanıyor? “Hiç kimse” denebilecek bir durum söz konusu. ICQ’nun eksiklerinden dolayı artık popüler olmadığını söyleyebiliriz. MSN Messenger, ICQ’nun bu eksiklerini giderdiği için birden silinme yoluna gitti. Şimdilerde Facebook’un güzellikleri MSN’in eksiklerinden ağır bastığı için MSN yerine insanlar burada yer alıyor gibi bir durum birçok forumda tartışılan konular arasında yer alıyor.

Yarın ne olur bilinmez. Belki de insanlar Facebook’tan da sıkılır gider kendine başka bir yer bulur ve orada kaynaşırsa hiç şaşırmam.

Popüler kültürün en büyük özelliği çabuk tüketilmesidir. Popülaritesi fazla olan bir şey anında ilgi görür, herkes tarafından beğeni toplar ancak bir gün sanki hiç yokmuşçasına siliniverir. Facebook’ta bir gün silinecek, o zaman kadar tadını çıkarın derim…

Kategoriler
PC World

İşte bu kadar teknoloji meraklısıyız!

PC World Ekim 2007Artık mahalle bakkallarının yerini süpermarket ya da hipermarketler aldı. Tek tük kalan bu bakkallardan alışveriş yapanların sayıları o kadar azaldı ki bakkallar da satacakları malları büyük hipermarketlerden alır oldular.

Teknoloji tarafında da durum bu şekilde… Bir zamanlar sadece elektronik ürünlerin satıldığı bir yer olan Kadıköy Yazıcıoğlu Çarşısı yerini bilgisayar dükkanlarına bıraktı. Ancak son birkaç yıl içerisinde bir de teknoloji marketleri çoğaldı. Aynı hipermarketler gibi semt semt, ilçe ilçe şubelerini peşi sıra açmaya başladılar. İnsanlar da bilgisayar ürünlerini bu teknoloji marketlerinden alı oldular.

Bütün bu teknoloji mağazaları içerisinde rekabet de hat safhada… Geçtiğimiz birkaç ay önce bizim ekipten Levent bu teknoloji marketlerini teste tabii tutmuştu. Gizli bir hafiye gibi teknoloji marketlerinin personelini çeşitli sorularla terletmiş, durum karşısında yaşadıklarını kaleme almıştı. Dergimizi sürekli takip eden okurlarımız bu yazımızı hatırlayacaklardır.

Yurtdışı menşeli bir alışveriş merkezi, elinizde tuttuğunuz bu derginin baskı öncesindeki son günlerinde İstanbul’da bir şubesini açtı. Bizim işler boyumuzu aştığı için açılışa ve ilk günkü “ucuz” alışverişe gidemedik. Gidemediğimiz de isabet olmuş. Günün ilerleyen saatlerinde haber sitelerinde gördüğümüz kadarıyla inanılmaz manzaralar yaşanmış. Açılıştan bir önceki gece sıraya girmek için mağaza önünde yatanlar ve sıraya girmeden çakallık yapmak isteyenlerle çıkan arbede haberleri bizleri oldukça şaşırttı. Günün ilerleyen saatlerinde haber kanallarının canlı yayınları ve haberlerinde gördük ki milletimiz hepten teknoloji meraklısı olmuş. Evinde yeri olan olmayan, ihtiyacı olan olmayan herkes bu ürünlere hücum etmiş durumda. Tabii hal böyle olunca kısa sürede (40-50 dakika gibi bir zamanda) tüm promosyon ürünleri tükenmiş. Sonrası ise depolara hücum…

“Peki şimdi ne olacak?” ya da “Mağaza aslında iyi bir şey mi yaptı yoksa kötü bir şey mi?” gibi sorular akıllarda ve çeşitli forumlarda yanıtlarını aramaya başladı bile…

Bu saatten sonra olacakları ben söyleyeyim: Firma boşalan deposunu ve stoklarını doldurmak için biraz sevkıyat işine ağırlık verecek. Yapılan bu kampanya ise; teknoloji meraklısı insanların, ücretsiz halk konseri veren türkücülerin konserlerinde yaşanan izdiham misali akıllarda kalacak.

Ne yalan söyleyeyim, ben bu kadar kalabalığı maçlarda, konserlerde bile görmedim. Yaşanan durumun özetini merak edenlerin ise http://bul.pcworld.com.tr/538 adresini ziyaret etmelerini öneriyorum.

Kategoriler
PC World

Yassak kardeşim!

80’lerde çocuk üstü yaşta olan akranlarım Zeki Alaysa ve Metin Akpınar’ın tüm hünerlerini sergilediği “Yasaklar” (http://bul.pcworld.com.tr/513) oyununu hatırlayacaklardır (favorim; “minik kelebek” yasağı…). Birçok yasağın “tiğ”e alındığı oyunda, izlerken “Aa evet böyle oluyordu” dediğimiz olaylar oldukça fazlaydı.

Çeşitli yasaklar, 21 yüzyılda da peşimizi bırakmıyor. İnternet çağı olarak isimlendirilen günümüzde bile gün geçmiyor birçok yasakla karşı karşıya kalıyoruz.

Bu yasaklar zincirinin en popüler olanları ise site kapatmaya kadar gidiyor. Aslında site kapatma diye bir şey yok. Sadece bizim internet bağlantımızı sağlayan Türk Telekom, yasaklı siteye karşı yaptığımız bağlantı isteğinde siteye gitmek yerine, o siteye erişimi kesip bir uyarı mesajı veriyor. (Erişimli siteleri aşmayı derginin ilerleyen sayfalarında bulabilirsiniz.)

Yasaklanan sitelerde, mahkeme kararı ile siteye erişimin yasaklandığı ifadesi yer alıyor. Bir site içerisinde yer alan binlerce (blog dağıtımı yapan sitelerde bu rakam milyonlara kadar gidebiliyor) sayfa arasında yer alan bir yazıdan dolayı komple siteye erişim durduruluyor.

Adli makamların aldığı kararlara sonuna kadar saygılıyız. Ancak bu yasaklama olayı bence “tüm siteye” şeklinde olmamalı. Herhangi bir sitede (ya da blogda), ziyaretçi tarafından yapılan bir yorumdan dolayı, koskoca sitenin erişimini kesmek o sitenin başka bir bölümünden faydalanmak isteyen kişilere ceza vermek değil midir?

Geçen ayın bomba etkisi yaratan olaylarından birisi WordPress’e erişim engellenmesiydi. (http://bul.pcworld.com.tr/514) WordPress’ten bir blog sahibi olan kişi, bir başka kişi hakkında bir yazı yazmış ve hakkında yazı yazılan kişinin başvurusu üzerine siteye erişim durdurulmuş.

Ancak WordPress sistemindeki birçok bloglardan, makalelerden yararlanan birçok insan var. Sitenin kapatma sürecinde onlar da sitedeki çeşitli yazılara erişemiyorlar. Bir şekilde o kişiler de cezalandırılmış oluyor. Kapatma olaylarının, bilişim bakanlığının gündeme geldiği bugünlerde yeniden değerlendirilmesinin iyi olacağını düşünüyorum. Çeşitli haklı nedenlerle kapatılan siteler, diğer kişilerin bilgiye erişme haklarını da engellemiş oluyor. Reklam, para, ziyaretçi kaybetme gibi unsurlar göz önünde bulundurularak site sahiplerinin de bu tür içerikleri denetleyici ve bu tür yayınların önüne geçecek bir sistem oluşturmaları gerekiyor.

Son olarak WordPress’e erişimin kapatılması, WordPress cephesinde de yankılar uyandırmış. Öyle ki; sistemin geliştiricisi kendi blog’unda şaşkınlığını dile getirmiş. (http://bul.pcworld.com.tr/515)

Kategoriler
PC World

Yazın fırtına olur mu?

PC World Temmuz 2007Yazın bunaltıcı sıcaklarında; “kızgın kumlardan serin sulara” etkisi yapacak, içimizde “fırtınalar” kopartacak bir olay gündeme düştü. Türk Telekom, internete bağlı olmayan kimse kalmasın diye, bir kampanya başlattı. Televizyonda, billboard’larda dergilerde vb. reklamlarını görmüşsünüzdür mutlaka. Ayda 15 YTL’ye en düşük paketten limitli olarak internete bağlanabiliyorsunuz. Ohh, misler gibi kampanya di mi? Evet, henüz internet bağlantısı olmayanlar için ya da karnesi iyi gelip internet ile ödüllendirilecek olanlar için çiçek gibi kampanya.

Ancak 15 YTL’lik kısım buzdağının görünen kısmı. Yeni aboneler için gerçekten güzel, kaçırılmaması gereken bir kampanya. Ancak “mevcut abonelerin günahı ne” gibi bir soru akıllara hemen geliyor. Onlar hemen hemen iki katı fiyata zaten aynı hizmeti alıyorlar. İnternete bağlanan iki farklı insan tipinden birisi eski abone olduğu için kendini kazıklanmış hissederken, diğeri yeni abone olduğu için internet denizinde “fırtınalar” kopartacak. Aldıkları hizmet ise ne eksik ne fazla…

Haliyle bu durumdan mevcut aboneler oldukça şikayetçi. Ancak firma, testiyi kırmadan önce çocuğunu döven Nasrettin Hoca misali, 1 haziran’dan sonra aboneliğini iptal ettirip yeni kampanyadan yararlanmak isteyenlere kocaman bir nanik yapıyor. Maalesef ki bu türlü bir çakallığın önüne geçilmiş durumda.

Kampanya detaylarında yazan bir şey de gözüme çarpmadı değil. Ben biraz kıllanan adamım ve bu tür kampanyalarda öncelikli olarak karınca duası gibi yazılan minik yazıları (kampanya şartlarını) okurum. Bu kampanyada yer alan kampanya şartlarında ise yeni aboneliğin 2 yıldan önce iptal edilemeyeceği belirtiliyor. Yani 2009 yılının aralık ayına kadar herhangi bir iptal söz konusu değil. İnat ettiniz ve “iptal et kardeşim aboneliğimi” dediğinizde modem parasını ödeyeceğinizi peşin peşin kabul ediyorsunuz. İlgimi çeken başka bir şey ise paket değişikliği konusunda… “2 Mbps’lik bağlantıya şimdi 55 lira vereyim sonra düşerim nasılsa” diye düşünenlere şimdiden pışşık diyorum. Çünkü bu yılın sonuna kadar paket seçenekleri hiçbir şekilde değişemiyor. Ocak 2008’den itibaren ise tercih ettiğiniz paketin altında başka bir abonelik paketine geçiş yapamıyorsunuz. Yani en üst paketi seçerseniz maalesef ki 2009 yılı sonuna kadar artacak fiyatlar ve zamları peşinen kabul edilmiş sayılıyorsunuz.

Bence; “ucuz etin yahnisi yavan olur” hesabı acaba bu iş ne kadar avantajlı diye bir kez daha düşünmek gerekiyor. Düşünürken de aman dikkat, fırtına sizi alıp başka yerlere götürmesin.